Önce size küçük
ama yelpazesi büyük bir mahalleden bahsedeceğim. Aslında mahalle değil ama öyle
kabul edelim. Bu mahalle akrabalarım başta olmak üzere tanıdığım herkesi kapsıyor.
Bu mahallede Türk, Kürt, Arap, Çerkez, suni,
alevi herkes var.
Bu mahallede ana baba ibadet eder ama çocuk
ibadetin yanından bir bayramlarda geçer.
Çocuk, ana
ibadet eder, baba her gün içmese
duramaz.
Ana kapalı,
kızlar açık. Kızlar kapalı ana açık.
Kızlardan biri
açık, diğeri kapalı.
Baba koyu
solcu oğul aşırı sağcı.
Baba Ak Partili oğul Chp’li.
Arkadaşlardan biri ülkücü diğeri, diğeri solcu.
Sakallısı var,
küpelisi var.
Daha farklı çok şey bulabilirsiniz.
Bu
mahallede duyduğum tek baskı olayı: “Dayının” kapanan yeğeninin
başörtüsünü zorla almaya çalışması. Buna
da epey zaman oluyor. Akraba ortamında gülüşmelerle tatlıya bağlanmış o
da. Hafızamı zorluyorum, baskı oldu
mu diye çocukluğumda rakı sofrasındaki
amcalar kafayı bulunca çocukları içki içmeye zorlarlardı. Ayılınca kendileri de yaptıklarından
utanırlardı, “hadi ya, öyle mi yaptım” diyerek.
Bu mahallede
bazen anne babaların çocuklarını namaza davet ettiklerini duyarım. Evladım
namazını kılsan iyi olur türünden ifadelerle. Bu mahallede, futbol, sinema,
açık açık konuşulurken, şarkı, türkü
söyleyip, fıkra anlatıp eğlenilirken, siyaset, din konularına pek girilmez. Zira, her ikisi de, hararetli
tartışmalara sebep olduğundan mahalle
sakinleri birbirleri hakkındaki fikirleri gıyaben sunarlar. Dindarlar, içenler için “bunlar iflah olmaz,
Allah bunları ıslah etsin derken, kendileri için “yobaz bunlar, örümcek
beyinliler” gibi ifadeler kullanılır.
Bütün bu fikir
ayrılıklarına rağmen, onlar birbirlerini tatlı, düğün, nişan gibi merasimlere davet
ederler. Bir cenaze olduğunda en kötü
ihtimal, koltuk altına kıstırılan bir
kilo bisküvi, bir kilo lokumla cenaze sahibine baş sağlığı dilenir. Hiçbir şey, acı tatlı günde bir olmaya engel olmaz
bu mahallede.
Hani deniliyor ya,
özel hayatımıza müdahale
ediliyor. Mahalle de özel hayata müdahale edecekse akrabalar eder, değilse en
yakın aday komşu olur. Bu mahallede tuhaf ama komşular birbirine selam
vermekten aciz. Baskı yapmak nere, komşu
nere!
Anlayacağınız
bizim mahalle de baskı yok. Başka mahalleleri
merak ederken, geçen hafta Ankara’ya yaptığım yolculuk bu merakımı gidermeme
hayli yardımcı oldu. İnsanların tiplerinden ne olduğunu tabii ki bilemeyiz ancak açıklık, kapalılık, sakal ve küpe boyutuyla şartlar bizim mahalledekine
benzer.
Otobüste, (Adana
– Ankara firmaları 10 sene önce gördüğüm
namaz saati odaklı doğu firmalarına hala ulaşamamış.) metro da benzer sahneler.
Kızılay’da hayatımda görmediğim kadar aynı anda birahanede içen adam gördüm. Yarım saat Güven Park’ta oturdum, etrafı izledim. Herkes, kendi halinde. Kimse kimseye
öte git demiyor. Bayanların en az % 80’i açık. Açık , kapalı, güle oynaya dolaşabiliyor.
Biri geçen yaz
olmak üzere iki bakanlığa gittim, durum çok farklı değil.
Devletin
okulları, hastaneler yine öyle. Dileyen dilediği gibi yaşıyor.
Kiminiz
çizdiğim tabloyu aynen onaylarken, kiminiz itiraz edip bu tabloya “hadi oradan “
diyeceksiniz.
Siz ne düşünürsünüz bilmem, ama bence bu
mahallede baskı yok. Mahalledeki farklılıklar kadar hak ve doğru da
yok. Özgürlükler, kadar da hak ve doğru yok. Birimiz yanlışız, bunu kabul
etmemiz lazım. Doğruya ulaşmak için birbirimizi samimi bir şekilde dinlememiz
şart. Ancak, son “TBMM’deki yapılan
alkol düzenlemesi, ‘ahlak kurallarına
uyalım’ anonsu ve Gezi Parkı hadisesi” gösteriyor ki: Bizim birbirimizi
dinlemeye tahammülümüz yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder