Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, “atama bekleyen 264 bin öğretmen var, ancak bizim 60 bin öğretmene ihtiyacımız var, diğerleri yetenekleri doğrultusunda başka işlere yönelsinler” dedi. Atanamayan on binlerce öğretmen arkadaşımıza şok etkisi oluşturan bu açıklamayı sakin bir şekilde değerlendirelim.
Sayın Bakan, öğretmen atamalarıyla ilgili en gerçekçi açıklamayı yaptı. Ancak, gerçekçi olması kimsenin sorumluluğunu hafifletmez, bunu en başta belirtelim.
Bu gün Milli Eğitim Bakanlığı’nda mevcut öğretmenler arasında bile tam layıkıyla bir okul paylaşımı yapılsın belki 60 bin öğretmene dahi ihtiyaç yoktur. Bunu norm kadro fazlası olan öğretmenlerden biliyorum. Bu yüzden sayın bakanımızı gerçekçi açıklamasından dolayı kutluyorum.
Ancak, sayın bakanımızın açıklamalarının bir kısmında atanamayan öğretmenlerin yetenekleri doğrultusunda başka işlere yönelmelerini istemelerini algılamakta zorlandım. Çünkü, burada sözü edilen zümrenin en genci 22- 23 yaşında. 30 yaşlarda olanların sayısı hiç de az değil. Haliyle, öğretmenlik dışında yapabilecekleri bir şey olduğunu sanmıyorum. Olsa, zaten yıllardır bir umut diyerek KPSS kurslarına bel bağlamazlardı. Bu yaştan sonra yeni bir yetenek gelişir mi bilemem. Siz de bilmiyorsanız çözüme geçelim.
Bu güne kadar ülkemizdeki en yaygın algı eğitim- öğretimin sadece okullarla sınırlı olmasıdır. Dershane ve özel okullar her ne kadar eğim öğretimde pay sahibi olmaya çalışsalar da çalışanına istenilen düzeyde güvence vermemesinden dolayı öğretmen adayları tarafından pek tercih edilmemektedir. Bu yüzden, çok az istisnalar dışında herkes “devlet kapısı” rahat olur mentalitesi ile MEB okullarına hücum etmektedir. Ancak, bu durum kısıtlı atamalar nedeniyle rahatlatıcı değildir. Herkes atansa bile sınırlı eğitim alanları ülkemizdeki eğitim öğretim ihtiyacına yanıt veremeyecektir. Bu gün, sokağın mı okullara, yoksa okulun mu sokağa etkisi fazladır şeklinde bir araştırma yapılsa kuşkusuz sokağın okul üzerindeki etkisi daha fazla çıkacaktır. Bunu okullar da kullanılan sokak dilinden anlayabiliriz.
Ülkemizdeki sorunmuş gibi görünen 264 bin atanamayan öğretmen fazlasını “sokak eğitimi” kapsamında kullanabilir, bu sorunu avantaj haline getirebiliriz. Bu sayede devlet öğretmen atama derdinden kurtulacak, öğretmen yetenek aramak zorunda kalmayacaktır. Bu gün sokaklarda adeta zaman israfı yarışı yapılıyormuşcasına bulunan internet cafe, oyun salonu, kahvehane gibi mekanlar yerine “okuma salonları, bilgi, sevgi, kültür evleri” gibi mekanlarla “eğitim alanını” genişletebiliriz.
Geçmişte yapılan “planlama hatası” diyerek geçiştirmeye çalıştığımız şey bizim kurtuluşumuz olabilir. Bu noktadan itibaren, yapacağımız düzenli istatistikle model ülke olabiliriz. Hangi meslek için ne kadar ihtiyacımızın olduğunu tespit etmek zor olmasa gerek. Bu tespitten sonra komşu ülkelerden başlayarak, dünya genelinde ülkelere ihtiyaçları doğrultusunda eleman yetiştirebiliriz. Bu da eğitim yoluyla gerçekleşecektir.
Öğretmenin, öğretmek ve eğitimden başka yeteneği yoktur. Cehaletin kol gezdiği sokaklarımızı öğretmenlerimizle eğitmenin şimdi tam zamanı.
Öğretmen, eğitir, öğretir. Başka yeteneğe gerek var mı?