Cebrail, Hz .Adem’e Allah Havva’yı neden yarattı diye sordu. Adem “o benimle ben onunla sükünet bulayım diye” dedi. Allah onlara birbirleriyle sükunet bulabilsinler diye 20’si kız 20’si erkek 20 doğumda her doğum için biri kız diğeri erkek tam kırk evlat verdi. Yalnız, aynı anda doğan çocuklar bir birlerine yasaktı. Ancak, kötülük anlamında ilklerin başlangıcı Kabil bu duruma itiraz etti. Kendisiyle doğan kız çocuğunu, görsel olarak daha güzel diye kendine daha layık gördü. Sonrasında, malum Habil cinayeti.
İnsanoğlunun yeryüzü macerasının ilk cinayeti kadın için işlendi. Peki, kadının bir suçu var mıydı? Hayır, asla. Kadını salt, güzellikten, şekilden, bir maddeden ibaret gören Kabil, suçun tek aktörüydü. Geçici olan madde, kalıcı olan manaya tercih ediliyordu. Bu da ilk idi. Günümüzün suçlarına göre, çok sıradan görünen bu ilk bu gün işlenen milyonlarca suçun zemini teşkil etmesi bakımından ayrı bir yer tutar. Çünkü, bu olmasaydı….. Ah, Kabil, ah.
Kabil’le başlayan maddecilik anlayışından bu güne kadın sadece ana, bacı, hala, teyze, kız değildir. O güne kadar, erkek için sükunet sebebi olan kutsallarımız, namuslarımız yeni roller almaya başlar. Öyle bir dönem gelir, kız çocukları diri diri gömülmeye başlar. Anaların yürekleri yanar, çünkü geleceğin anaları sadece kız olarak doğma suçundan daha çocuk bile olamadan gömülür.
Kabil’le başlayan madde sevdası yeryüzünü kaplar, artık gidilen her yerde buram buram madde kokar. Allah’ın insanı yaratırken garanti ettiği tek şey olan “rızk” için kavgalar başlar ve bunun için her yol mubah görülür. Hiçbir masraftan kaçınılmaz, hedef belirlenmiştir bir kere. Yedikçe büyüyen mide açtır, nefis ondan da açtır. İkisi doyurulmak ister. “Ne yapalım geçim derdi” gibi söylemlerle yapılanları haklı , doğru gösterme çabalarına girilir. Ancak, buna yalnız kendileri kanar. Bu sürecin, kurbanları da kadın olur.
Karnı doyurma, koltuk savaşı gibi amaçlar için Hz. Muhammed’in (sav), "Kadın eğri kaburga kemiği gibidir. Eğer doğrultmaya kalkışırsan kırarsın. Eğer mutlu bir hayat yaşamak istersen o eğriliği ile beraber faydalanırsın." diyerek ne kadar hassas bir yapıya sahip olduklarını belirttiği kadın kullanılmıştır. Bu gün hayatın hemen her alanında, kadınımız kullanılır hale gelmiştir.
Cafe, lokanta, restoran mı açtın, büron mu var, mağazaya satış elemanı mı lazım, birine şantaj (niye yapılırsa, şantaj adamlığın en dip noktası) mı yapmak istersin, şöyle eli ayağı düzgün, açık seçik genç bir kız bul. Biraz ihtiyacı olsun ama. Dediklerinikolaylıkla yapabilecek türden.
Biliyorum, çok uzaklara gittim. Yolda yürürken bile tacize uğrayan kızlarımız, kadınlarımız hatta kız çocuklarımız var. Bunun için dişi olması yeter.
Oysa, kadın anadır, hanımdır, abladır, bacıdır, haladır, teyzedir evlattır. Kadın kutsaldır, emanettir. Ama, bizim olunca mı?. Bizim yakınımız olması mıdır onu kutsal kılan? Her kadın, birilerine ana, birilerine bacıdır. Birilerine bir şekilde, akrabadır, emanettir. Her kadın birileri için bir şekilde kutsaldır.
Ancak, maalesef modern dünya kadına bakış açısıyla, kadına yönelik suçların atası Kabil’le paralel tutum sergileyerek “doğru” ile çelişmeye devam etmektedir. İnşallah bu yazımızla, bu çelişkiler yumağını biraz olsun çözmeye katkı sağlayabiliriz.