3-4 yaşlarında “bu çok zeki” denilmeyen bir çocuk var mıdır?
Atari, tetris, gameboy. Hangisiydi bilmiyorum, ama ortaokul yıllarımda bu tip oyuncaklarla tanışma fırsatım oldu. Şimdiki neslin elindeki teknoloji, oyuncak imkanlarıyla kıyaslandığında basit kelimesinin bile yetersiz kaldığı bu oyuncaklara her an ulaşma şansımız yoktu.
İmkanları bize göre biraz daha iyi olan birkaç arkadaşımız sahipti onlara. Bu arkadaşların dersleri pek iyi değildi. Zayıf derslerini geçmeleri için çalıştığımız saatler sonrasında bir süreliğine oynardık onlarla. Ancak, o “bir süre” zihnimde o kadar yer alırdı ki gece sabaha kadar bir daha oynardım. O zamanlar gittiğim bir düğün sonrası sabaha kadar beynimde çalan davulun bıraktığı etkiye benzer bu durum sonrası uyandığımda sersem gibi olurdum. Neyse ki, oyuncaklar bizim değildi. Birkaç çocukluk oyunu ,spor tarlada, bağda, bahçede çalışma gibi fiziksel yorgunluk, ders çalışma ve kitap okuma gibi zihinsel yorgunlukla bu durumdan çabucak kurtulabiliyordum.
Cep telefonu ile ergenlik döneminde tanışmamış olmayı bir şans kabul edeyim diyeceğim, ancak ergenlik sonrasına geldiğini zannettiğim üniversite yıllarımda tanıştığım bu cihazla hangi çocuklukları yaptığımı yazsam dalga geçilme korkusu taşırım. Yine de o yılların eşe,dosta, sevgiliye aklımdasın deme anlamı taşıyan “çağrı bırakma” alışkanlığının cep telefonumu yanı başıma koyarak uyumaya çalışmaya neden olduğunu yazsam beni anlayışla karşılar mısınız? (“Uyumaya çalışma” diyorum çünkü bir çağrının gelmemesi gecelerimi bana zindan ederdi.)
O zamanlar, şimdi kendimi şükürler olsun kurtardım diyebildiğim Tv’nin şimdiye göre daha masumane diyebileceğim programları kafamı allak bullak ederdi. Sürekli Tv’lerdeki kimselerin taklitlerini yapma günlük hayatıma o kadar tesir etmişti ki yolda yürürken bile “İyi akşamlar, Türkiye. Her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsanız” diye dolaşırdım. En saf olanı da belki buydu. Beni kendim olmaktan alıkoyduğu için yazıyorum bu basit örneği. Ben arabesk şarkıların, filmlerin kendilerini jiletlettiği kurbanlardan değilim, ancak zihinsel istismar yaşadığımı söylesem her halde abartı olmaz. Kendi adıma nasıl bir felaketten kurtulmuş olduğumu düşünerek şükür ediyorum. Şimdi ki imkanlarım çocukluğumda olsaydı, belki hayatım kaymıştı.
Bu yazıyı yazmaya karar verdikten sonra yukarıda bahsettiğim şeyleri ve daha fazlasını arkadaşlarımla paylaştım, tartıştım. Onlarında benzer şeyler yaşadığını fark ettim. Uzun zamandır, dalgınlıklarını, yorgunluklarını hatta uyuşukluklarını gözlemlediğim öğrencilerime (ortaöğretim) genel ve özel olarak sorulara aldığım yanıtlar EYVAH ÇOCUKLAR dedirten türden. Buna göre,
-Öğrencilerimin neredeyse tamamı cep telefonu kullanmaktadır.
-Bu çocukların bir günde attıkları ortalama mesaj sayısı 200 ve çocukların neredeyse tamamı hiç telefona bakmadan mesaj atma yeteneğine(!) sahip.
- Kız çocuklarının devamlı izledikleri dizi film sayısı erkeklere göre daha fazla. Buna karşın erkeklerin çoğunluğu kendilerine yasak olmasına rağmen +18 mekanlara giderek oyun oynamakta.
-İnternette özellikle de Facebook’ta zaman geçiren çocukların sayısı hiç de azımsanmayacak düzeyde.
-Geceleri rüyalarında mesaj atanların, Facebook’ta yazışanların, izlediği bir diziyi ya da bir sahneyi yaşayanların sayısı az değil.
- Bu çocukların derste yaptıkları espriler genelde filmlerden alıntı.
- Özellikle 9. sınıflarda zayıfı olmayan öğrenci yok.
Bu bahsettiğim özellikler genel lise öğrencileriyle alakalı ve genel lisede çalışan öğretmenlerin arasında çocukların içinde oldukları bu durumdan şikayetçi olmayanı yok. Acaba bu sorun sadece genel liselerde mi diyerek, Anadalolu ve Fen lisesi çalışanı arkadaşlarımla görüştüğümde yukarıdaki son madde hariç, onlarda benzer durumdan müzdaripler.”Eski öğrenci yok” hocam diyorlar.
Veliler zaten tam anlamıyla perişan. “Hocam, çocuğun yediği önünde yemediği arkasında, bir dediğini iki etmiyoruz. Bu çocuk çok zekiydi. Herkes bu çocuk doktor olur derdi.”diyorlar.
Sahi 3-4 yaşlarında “bu çok zeki” denilmeyen bir çocuk var mıdır? Biz büyükler çocuklarımıza söylemde varım yoğum senin için, hayatımı sizin için yaşıyorum, çor çocuğuma bir şey bırakmayayım mı derken eylemde kendi arzu ve isteklerimizin peşindeyiz. En ufak başarılarında almayı vaat ettiğimiz ve imkanımız ölçüsünde aldığımız teknolojik cihazlarla çocuğumuzu pasifize etmekte, onların geleceğini karartmaktayız.
Çocuklarımızı adeta yaşayan ölü kıldığımız günümüzde, her hangi bir gezegenden çocukların zihin dünyasını kirletmeye dönük bir saldırı olsa bundan daha etkili olamazdı. Bizim işimiz, önce yapıp sonra sızlanmak mı Allah aşkına? Çocukları bizler bu hale getirdik, bunun sorumlusu bizleriz. O halde hep beraber kendimize çeki düzen verelim, kendimizi eğitelim. Gazali derki: Aile (öğretmen, büyük) ağaçsa çocuk gölgedir. Eğri ağacın doğru gölgesi olmaz. İşte bu yüzden DOKUNMAYIN çocuklarıma.