Zemin etüdü yapılmadan inşa edilen bina misali “ insanı” inşa etmeye
çalışıyoruz. Hem de bu “işe “ çatıdan başlıyoruz. Daha çocuk doğmadan, onlar için kurduğumuz
hayallerle, onların hayallerini gasp ediyoruz. Onlar çocuk, hayal edemez (!) ,
etseler bile hayalleri bizim belirlediğimiz sınırlarda olmalı. Biz zaten onlar
için en iyisini düşünüyoruz (!).
Beton binaların içine
sıkıştırdığımız sınırlı eğitimle, çocuğa dair yargılarımız oluşuyor.
10’a kadar saysa maşallah çok
yaşa, sayamazsa eyvah!
Renkleri bilse aferin, bilemedi
biraz destek verin! Çocuk çok perişan!
Boyama yapıyor, yapamıyor.
Şarkı söylüyor, söyleyemiyor.
Canlandırma yapıyor, yapamıyor.
Sene içerisinde iki üç sosyal
etkinlikle kararımız netleşiyor.
Çoklu Zeka Teorisi mucidi
psikolog Howard Gardner’dan öğrenilen
zeka türleriyle çocuğa bir etiket yapıştırıyoruz. Sayfalar dolusu –müfettiş
gördülük- raporlar.
Sözel zekası iyi, Türkçe
öğretmeni olur.
Ritmik zekası iyi, müzisyen olur.
Bu arada, Gardner ilk defa 7 zeka türü var dediğinde, bizimkiler ballandıra ballandıra onu
anlattılar. Makaleler yazanlar, okullarda ÇZT seminerleri verenler oldu. Bu iş Gardner’ın tabii hoşuna gitti. Şimdi, 8 zeka
türü olduğunu söylüyor. 9. Zeka türü için çalışmalar var.Bu kardeşiniz sayın
Gardner’a 7 milyar zeka çeşidi olduğunu söylüyor. Tanıyanınız varsa lütfen bunu
ona iletin.
O, yine
de hiç değilse 8- 9 zeka türü var diyor.
Ama, biz ne yapıyoruz.
Köyde, traktörü bozulan herkesin
imdadına koşan çocuğa Rehberlik Araştırma Merkezi (RAM) tarafından
Birleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) uyguluyoruz. Çarpım tablosunu
öğrenemiyorsa da en azından sayıları öğrensin, lazım olur.
9. sınıfı tekrar okuyan çocuğun,
“öğretmenim matematiği, fiziği, kimyayı dinliyorum ama hiçbir şey anlamıyorum”
diye çığlık atmasını duymuyoruz, duymazdan geliyoruz.
Tekrarsız 9. sınıf öğrencisinin “öğretmenim, bana sınıfta fazla
söz vermeyin, arkadaşlarım arasında rezil olmak istemiyorum, çünkü ben okuma
yazma bilmiyorum” demesine ne demeli!
20 yaşındaki üniversite
öğrencisine farklı fakültelerde “Mühendisliğe Giriş, Öğretmenlik Mesleğine
Giriş, Tıbba Giriş, Hukuka Giriş, İşletmeye Giriş dersleri veriyoruz.” Buradaki Anahtar kelime Giriş, ama giriş yapanların yaş kemale ermiş.
Sonuç, bir baltaya bile sap
olamamış yüz binler.
Sokağın karanlık yanlarına kaçmış
çocuklar.
Kötü alışkanlıklar,
bağımlılıklar.
Bir örnek de kendimden vereyim.
İlköğretimi okul birincisi olarak bitirdim. Bir şekilde İngilizce öğretmeni
oldum. Geçenlerde, kağıt üzerinde bir çıkarma işlemi yapayım dedim, kalem
oynatamadım. Aklıma, halen daha okuma yazma bilmeyen
ilkokul sınıf arkadaşlarım geldi. Ortak yönümüz: Ömrümüzde neredeyse hiç kullanmayacağımız
matematiği dinlemek zorunda kalmış olmamız. Onlar hiç öğrenmediler, bense
öğrenip unuttum. Onlara, hep geri zekalı dendi, bana hep bu çocuk süper zeka
dendi. Yıllar sonra, matematik, fen bilgisi ve hayat bilgisi konusunda
eşitlendik, hesabı varın siz tutun!
Yoksa,
biz de Mark Twain gibi “ben zeki doğmuştum ama beni eğitim mahvetti” mi
diyelim?
Aslında, çözümün kendi
değerlerimizde olduğuna inandığımdan yabancı kaynaklı referanslar vermek çok
hoşuma gitmiyor, ama bu insanlık namına
ders alınacak türden. Yıl 1986. Afşin – Elbistan Termik Santralinin Kaynak ve
Montaj departmanından sorumlu bir Amerikalı vardır. Emrinde, mühendisler,
şefler çalışmaktadır. Adam, biri hakkında üç defa olumsuz rapor verse o kişi
işinden oluyor. Bu kadar yetkili biri.
Buraya kadar verilen bilgilerin hiç biri şu yazacağım kadar şaşırtıcı değil.
Bu adam, okuma yazma bilmiyor. Ailesine mektup yazmak için orada çalışan
Türk tercümandan yardım alıyor.
En başa dönecek olursak, zemin
etüdü yapılmamış, bir bina en fazla çöker, içinde birkaç insanın hayatına mal
olabilir. Belki, yıkılmadan telafi de yapılabilir. Ama, söz konusu insansa,
asla telafisi mümkün olmayabilir. İnsanın yanlışı milyonları, hatta bütün insanlığı etkileyebilir.
Bu yüzden, insanı iyi etüt etmek gerek. İlgisi, yeteneği nedir bunu tespit
etmek gerek. Manevi değerleri çocuğa zamanında yüklemek, ahlaklı insan olmanın
temellerini en başta atmak lazım.
Peki, nerede, nasıl verebiliriz
bu değerleri? İlgi ve yeteneklerini nerede tespit edebiliriz?
Okullarda mı?
Okullar çok yetersiz, ancak
organize olmada okullar merkez olabilir.
Dershaneler mi?
Mümkün değil. Zaten onlar da
eğitim yapmadıklarını biliyorlar.
Bu iş “Sokak Eğitimi” ile
yapılabilir. MEB ilk 4 yıl boyunca çarşıda, pazarda, parkta, alışveriş
merkezlerinde, kasapta, manavda vb işyerlerinde bu işi yapabilir.
Bu belirlendikten sonra gerekli
yönlendirmeler yapılır. Bunu da en iyi Einstein’in şu veciz sözü özetliyor.
“Aslında herkes dahidir. Ama siz
kalkıp bir balığı, ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını
aptal olduğuna inanarak geçirir.”
Eğitimin sokağa, sokağın eğitime
ihtiyacı var.