Metrekareye düşen kar, yağmur, dolu bile hesaplanırken, kişi başına neyin ne kadar düştüğü her gün kulaklarımıza bangır bangır söylenirken, gözlerimizin içine içine sokulurken ne işe yaradığı belli olmayan istatistikler, “eğitim” dediğimiz hatta dil ucuyla “şart, şart” dediğimiz, bir türlü yüreklerimize indiremediğimiz bu fenomeni tartışmaya ne dersiniz?
Kişi başına ne kadar eğitimliyiz?
Metrekareye ne kadar eğitim düşmekte?
Bakalım büyüklerimiz, akademisyenlerimiz eğitimi nasıl tanımlamışlar?
“Eğitim yürürlükteki değerlerin, bilgilerin ve hünerlerin yetişen kuşaklara iletilmesi ve kazandırılmasıdır” (OZANKAYA, 1982, s:299).
“Eğitim kişinin kendisindeki cevherlerin gelişmesi ve davranışlara uygun yeni kazançları sağlayan düşünceler dizisidir” (ÖYMEN, 1969, s:11).
“Eğitim bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir” (ERTÜRK, 1972. s:12).
Son dönemlerde eğitimi salt meslek edindirme aracı olarak gören bir takım görüşlerin de olduğunu belirterek yukarıdaki üç tanımda öne çıkan ifadeleri inceleyelim.
Değer, bilgi, hüner…
Cevherlerin gelişmesi, düşünce…
Bireyin yaşantısı yoluyla istendik, kasıtlı değişim, süreç.
Olumluluklar üzerine yapılan bu tanımlarda bireyden beklenenin tam da ne olduğunu netleştirmek için beyin fırtınasına gerek yok herhalde. Birkaç şey yazayım itirazı olan yorumlara yazsın.
Dürüst olma, paylaşımcı olma, saygı- sevgi hisleri taşıma ve uygulama, öz disiplin, öz denetim, güven, kamu malına sahip çıkma, kul hakkı (insan hakları) vs.
Unuttuklarımı vesaire kısmına ekleyebilirsiniz.
Peki biz bunların ne kadarını okullarımızda verebiliyoruz? Okullarımızda metrekareye ne kadar eğitim düşmekte?
Daha ders başlamadan toplanılan tören alanında sevgi- saygı kavramı, bir türlü sırada düzgün durmak bilmeyen öğrencilere yapılan hakaretlerle erir. Okullarımızın halini özetleyecek bir fotoğraf çekmek aslında bu noktada mümkün. Ancak, içeri girildikçe metre kareye düşen eğitimin ne kadar olduğuna dair ayrıntılara ulaşmak daha da kolaylaşacaktır.
Koridorlarda, sınıflarına zamanında girmek istemeyen öğrenciler, gardiyan misali bekleyen öğretmeni çileden çıkarır. Öfkesini yenemeyen öğretmenin halini hayal gücünüze bırakayım en iyisi.
Sınıflara girince duvarların kirliliği, sıraların çizilmişliği dikkat çeker. Düşman malına yapılmayacak türden muamelelere maruz kalan sıralar dillense, konuşsa neler der, neler. Sadece oturmak üzere yapılan bir malzemeye yazılan, çizilen değerlerin, değersizliklerin haddi hesabı yok. Konu tam da buradayken, zavallı tuvalet kapıları için ne yapmalı? Sıralardan farkları olduğunu söylemek pek doğru olmaz. Kırılan pisuvarlar, sabunluklar, musluklar kardeşim devlet malına işte böyle sahip çıkılır (!) der gibi. Bu paragrafla ilgili iki ilginç nokta. Biri okul öncesinde ve ilköğretim birinci kademede yaşanan vakaların çok seyrek ve büyük oranda da kazara olması. Diğeri, aile ortamında ev eşyalarına verilen zararın neredeyse hiç olmaması. Burada soru işareti (?) bırakalım.
Yeniden sınıflara dönecek olursak, öfkenin yutulduğu, şevkle, zevkle yapılan derslerin adedini merak ediyorum. Seçilerek oluşturulan okul tiplerini örnek göstermeyelim lütfen. Gerçi, oralarda çalışıp halinden memnun olmayan öğretmenlerin de sayısına bakınca bir aksilik olduğunu hissetmek dahice bir şey sayılmasın.
Böyle ortamlarda yapılan eğitimde ölçme-değerlendirme kısmı işin en garip, en akıl almaz noktası. Artık, öğrenciye güvenmiyorum anlamı taşıyan A, B grubu oluşturma modası yerini size hiç mi hiç güvenmiyorum anlamında A, B, C, D gruplarına dönüşmekte. Maksat öğrenci kopya çekmesin. Ben buradan yetiştirdiğimiz adama güvenmiyoruz mesajı çıkarsam, ufak at demezsiniz umarım. Öğrenci boş durur mu hiç, topu topu iki sayfalık sınavına çalışmayan kimseler yeni kopya çekme stratejileri geliştirmek için çabalar. Bu paragrafın özü, öğretmen kopya çektirmemek, öğrencide kopya çektirmek için çalışıp durmakta.
Diyelim çocuk başarısız oldu, apar apar çocuğun okuduğu okulda birilerini tanıyan mümkünse mevki makam sahibi bir amca bulunur. Rica, minnet kul hakkı yenilir, yutulur.
Kısaca, eğitim tanımlandığı gibi durmuyor.
Konu daha fazla dağılmadan sorayım: Metrekareye ne kadar eğitim düştüğünü hesaplayabildiniz mi?