8 Temmuz 2013 Pazartesi

Bir hatırlatma: Edep


Bir hatırlatma: Edep

Yazdıklarıma ne var ki bunda  diyeceğiniz ön  yargısıyla başlıyorum. Ama  asıl yazmama  sebep aranızda sadece bir kişinin evet “bu adam doğru söylüyor” diyerek içinde bulunduğu   hale  çeki düzen vereceği umudu. İşte bu umut davamı, inandıklarımı  anlatmam  için yeter.

Size ne var ki bunda  diyebileceğiz  birkaç olay yazayım öncelikle.

Kendisi, “beyinsiz, geri zekalı , aptal” gibi kelimeleri sık sık kullanan ve bunda beis görmeyen doçent seviyesindeki bir akademisyenin daha ağır ifadeler, düpedüz küfürler için yardımcı doçent seviyesinde  başka bir akademisyene müracaat  ettiğini gülümseyerek  anlatması;  bir de “adam sağlam küfür ediyor “ arkadaş demesi;

Düpedüz küfre dilini iyice alıştırmış eski emekli kurmay albay yeni yardımcı doçent bir akademisyenin bu duruma karşı uyarılınca, “gençlerle daha iyi  iletişim kuruyorum”  diyerek üste çıkmaya çalışması;

Sivri  kalemiyle nam yapmış birinin, akil  adam seçilince duvara astığı baltasını gezi parkı eylemleri için yeniden ele  alarak burada yazmaktan utanç duyacağım ifadelerle  sağa sola sallaması;

Hastasını muayene eden doktorun, ağzından çıkanı  kulağı duymayan,  bir hasta yakının uyarmasını üzerine, özür dilemek yerine küfrüne meşruiyet araması;



Belki, bu yazdıklarımın daha fazlasını yaşıyor, duyuyorsunuz  belki bu yüzden ne var ki  bunda diyebiliyorsunuz. Ama, naçizane, argonun, küfrün, saygısız  ifadelerin  kimlere karşı, niçin yapıldığını sorsam yanıtınız ne olur?

Yukarda, insanların edep öğreticiliği rolü verdiği kimseler bu haldeyse, bu eğitimden nasiplenmemiş  insanlar nelere tepki  vermez ki!

Bizim tuttuğumuz takımı tutmayanlar.
Bizimle aynı siyasi fikri paylaşmayanlar.
Bizim sınıfta olmayanlar.
Beyaz renkte olmayanlar.
Erkek olmayanlar.
Bizim köyde oturmayanlar.
Bizim evde ikamet etmeyenler.
Bizim kadar bilmeyenler.
Bizim gibi giyinmeyenler.
Bizim izlediğimiz diziyi izlemeyenler.
Bizim okuduğumuz kitabı, dergiyi, gazeteyi okumayanlar.
Bizim gittiğimiz camiye gitmeyenler.
Bizim şeyhimizden tövbe almayanlar.
Bizim gibi inanmayanlar.

Hepsi ne kadar hakareti, küfrü hak ediyorlar değimli (!).

Saydığım şeylerin içinde benim de bir  yerim var. Bir yerlere ait hissediyorum kendimi. Ait olduğumu söylediğim  şeylere benimle beraber ait olan kimselerde de “ötekileştirici” tavrı maalesef görüyorum. Eğer, bilgimiz,  siyasi görüşümüz, inancımız ve saire değerlerimiz gerçekten kıymetliyse, bunu başkalarına da yaşatmak için mücadele vermek gerekmez mi?

Bir fikir,  düşüncede çoğunluğu elde edince,  bencilleşerek, kısaca bizim gibi olmayanları fikrimizden uzaklaştırıyorsak, ya  bizde ya da fikrimizde bir arıza vardır. Aksini iddia ediyorsak, başkalarını ayıplayan, küçümseyen üslup ve tavırlar yerine  ait olduğumuzu iddia ettiğimiz davamızı sabır ve azimle anlatma dilini seçmeliyiz.

Dil, kalbi yansıtır. Ağzı  küfür dolu bir adamın, kalbinin ne kadar temiz olduğunu, o kimsenin ne büyük bir ilim adamı, siyasetçi, öğretmen, doktor, dava adamı olduğunu anlatmaya çalışıyorsanız, ne büyük yanılgı içinde olduğunuzu zaman size gösterecektir. Benden hatırlatması.