Müstahdemin adı ne?
Beş yıldır bu okulda öğrencisiniz,
beş yıldır sınıflarınızı temizleyen benim her sabah kapıda gördüğüm müstahdem
bir hanım var. Adı soyadı burada yazıyor, soyadını yazmanıza gerek yok, müstahdemin adını yazınız?
Bu soru, iletişim dersi sınavında Ahmet Şefik İzgören
tarafından son sınıf öğrencilerine sorulur. Öğrencilerin hiç biri 50 puan
değerindeki bu soruyu bilemez fakat öğrencilerden bir tanesi, ben nasıl bir
adammışım ki diye başlayan çıkar ilişkim olmayan kimseyi tanımıyormuşum diye
biten bir yazı yazar.
Öğrenci, öğretmenlerimin adını
biliyorum çünkü çıkar ilişkim var, kızların
adını biliyorum çünkü çıkar ilişkim var gibi örneklerle de belki de o an
utandığı çıkarcı ruh halini anlatır.
Ahmet hoca, vermek istediği
mesajı alan bu öğrenciye tam puan verir.
Bu arada okulda hazırlık, 1. , 2.
sınıf ne kadar öğrenci varsa müstahdemin adını öğrenir.
Sosyal paylaşım sitesi
Facebook’ta rastladığım bu videoyu
ilk izlediğimde Ahmet hocayı –belki
anlattıkları kurgu olsa da - uzaktan uzağa tebrik etmiş, hatta hoca dediğin
böyle olur işte diyerek bu videoyu paylaşmıştım. Ancak, yaşadığım şu ilginç
olay meseleye daha da geniş bir perspektiften bakmam gerektiğini gösterdi.
Yol üzerinde el kaldıran iki
çocuğu arabama aldım. Selamlaşma ve tanışma faslından sonra çocuklara toplumsal
adet üzere okuyup okumadıklarını, kaça gittiklerini sordum. Biri lise mezunu
olduğunu söyledi, diğeri ilk öğretim 8. sınıfa gittiğini söyledi. Lise mezunu
gence birkaç soru sorduktan sonra , muhabbet 8. sınıf öğrencisi üzerine
yoğunlaştı.
İngilizce öğretmenini sordum,
“bilmiyorum” dedi.
Matematik öğretmeni sordum,
“bilmiyorum” dedi.
Türkçe öğretmeni sordum,
“bilmiyorum” dedi.
Hangi öğretmenini tanıyorsun
dedim. “Hiç birini” dedi.
Nedenini sorduğumda, “sevmiyorum”
dedi.
Hiç birini mi dedim, “evet” dedi.
Niçin dedim. “Artistlik
yapıyorlar, kendilerini beğenmişler” dedi. Yolculuğumuz bittiğinde çocuğun
problemli olduğunu düşünürken, bir yandan da için için artistlik yapan
öğretmenlere kızıyordum.
Ertesi gün okula gittiğimde ilk
dersimde “ benim adımı bilmeyenler el kaldırsın” dedim. Sınıfta 10 -12 öğrenci
el kaldırdı. Bu öğrencilere dersimi sevip sevmediklerini sordum, tamamı
sevdiklerini söyledi. Dersimizin eğlenceli geçtiğini ilettiler. Peki dedim,
sizi güldüren, eğlendiren bu adamın adını hiç merak etmiyor musunuz, ya da bana
kızdığınızda beni bir yere şikayet edecek olsanız beni kim diye şikayet
edeceksiniz diye sordum. Yanıt yok tabii.
Başka bir sınıfta ad ve
soyadlarıyla hitap ettiğim iki öğrencime “benim adım ne “ diye sordum, çocuklar
bilmediklerini söylediler. İki aydır derslerine girdiğim öğrencilerimin adımı
bilmemesini yadırgamıştım.
Hem de ben onların yarıdan
fazlasının adını öğrenmiş ve onlara ad ve soyadlarıyla hitap ederken…
Öyle havalı, artist bir yanım da
yokken…
Başka arkadaşlara sordum onlar da
denediler, durum benimkinden çok farklı değil.
Hatta, bir öğretmen arkadaşımın
üç yıldır dersine girdiği öğrencisinin, velisine kendisinden bahsederken
dersime giriyor ama öğretmenimin adını bilmiyorum dediğini anlatması
şaşkınlığımı artırdı.
Ahmet Şefik hocanın bu durumu
nasıl değerlendireceğini merak ederken, yazımı bir soruyla sonlandırıyorum.
Çıkar ilişkisinin bile kaybolduğu
eğitim öğretimde öğretmenin adını bilmeyen, belki dersin adını bilmeyen
bireylere öğretmen dersini nasıl anlatabilir?