Karı- koca evlerine 30 km uzaklıkta bir alışveriş
merkezine giderler.
Adam eve döner. Kapıyı
çalar. Kimse yok.
Eşini AVM’de unuttuğunu hatırlar.
Durun, adamcağıza methiyelerinizi (!) düzmeden, bir beyin fırtınası yapalım.
Çift yeni evlenmiş olabilir; değilse bile
beyefendi alışverişe hep yalnız
gitmiş olabilir. Duruma alışık olmayabilir.
Beyefendiye, acil telefon gelmiş
olabilir. Alış veriş merkezinden eşine
haber vererek ayrılmıştır ancak telefondaki
acil durum, uzun zaman almış olabilir, adam evine ulaşıncaya kadar eşi aklına
gelmemiştir.
Adamın ciddi bir sağlık sorunu
olabilir. Hafıza, kaybı yaşamış olabilir. Ya da, bir hastalığın ilk belirtileri görülmüş olabilir.
Adamın ciddi ekonomik sorunları olabilir ve eşinin durumdan haberi
yoktur.
Olay çiftin hayatında alışagelmiş bir durum
olabilir.
Sebebi ne olursa olsun bu olay
yaşanmıştır.
Bir dostumdan duyduğumda sebebini-sonucunu hiç sormadım.
Yaşanan olayı da , sadece “farklı”
olduğu için buraya taşıdım. Bildiğimiz
farklılıklara bir yenisini daha ekleyelim.
Muhtemelen siz unutkanlığı bu boyutuyla hiç yaşamadınız. İlk kez duyma ihtimalinize karşı sözlerinizi sona
bırakmanızı istedim. Belki, biraz “empati” duygularınızı, kelimelerimizi yumuşatır diye düşündüm.
Bu, belki
kendimiz gibi olmayana tahammül
sınırlarımızı genişletme adına bir fırsat olabilir.
Sınırlarını belirlediğimiz her
kalıbın bizi bir “farklılık” ile karşıladığı şu dünyada hayal dünyamızı
farklılıklara karşı hep hazır tutmalıyız. Bazen, o farklıların gözünden dünyaya bakıp kendi farkımızı görmeliyiz.
Onlara, varsınız demeyi bilmeli.
Varlıklarını sümen altı ederek, yahut onların aleyhinde konuşarak sorunları büyütmemeliyiz.
Zaten “yok” dediklerimiz varlıklarıyla dünyamızı
bize dar etmiyor mu?
Son söz, başkalarının
güzelliğini görememek kişiye çirkinlik olarak yeter.