Kimileri dünyanın kendileri etrafında döndükleri sanır.
Kimi, malzememiz insan kolay mı onca çocukla başa çıkmak derken, kimi hayat kurtardığını iddia eder. Kimi canımızı kendilerine borçlu olduğunu söyler. Kimi, fikir adamı olduğunu söyler. Kimi, kolay mı bu memleketi yönetmek der.
Onlar, “ah ben olmasam!” diye başlayan binlerce cümleler kurarlar.
Yaptıkları işin saygınlığından dem vururlar.
“Efendim biz gelince en azından ayağa kalkılsa ya! “derler.
Ayakta, bu zevat için düğmenizi ilikler, başınızı öne eğersiniz, yetmez derler.
Kırmızı halı serersiniz…
Sözlü teşekkür edersiniz, bu “kadarcık mı?” derler.
Üstün çalışmanızı müşahade ettim, gayretlerinizden dolayı sizi tebrik ederim dersiniz, beni bir kağıt parçası ile mi kandıracaksınız derler.
Hak arama adı altında çeşitli sivil toplum örgütleri kurarlar.
Bu hak hep başkaları emsal gösterilerek aranır.
“Arkadaş, falanca bile benim aldığım maaşı alıyor,şu düştüğümüz hale bak...
Boşuna mı dirsek çürüttük. Bu zekayı, yeteneği heba ettik” der, kimi.
Bu güruh içinde kimi , işi iyice ileri götürür. Bu meslek peygamber mesleği der. Hangi, mesleği kasteder bilmem, mesleğinin ne olduğunu bilmeden katılırım . İnanırım ki, her meslek peygamberlerden gelir.
Çobanlık, marangozluk, demircilik, terzilik hepsi de peygamber mesleğidir.
Onlar sabırla, şikayet etmeden çalışırlar da, çalışırlar.
Bir gün çıkıp bu meslek bu kadar önemli demezler. Sadece, dirsekleri değil, vücutlarının hemen her yeri çürür. Bazen, meslekleri uğruna uzuvlarını kaybederler.
Bir gün grev yapmazlar, protesto nedir bilmezler.
Dünyayı rableri, onlar dünyanın işlerini döndürür.
Yine de, kimseden saygı beklemezler -yalnızca meslekleri saygın olanların aksine- asıl saygıyı hak etmelerine rağmen.